E bu kadar muhabbetini yaptıktan sonra bu güzel nimete bi yer ayırmasak olmaz.
Alkolle (saçma denemeleri saymazsak) adam gibi tanışmam üniversitede olmuştu. Açıkçası benim fikrimce bu zamanlama gayet optimumdur. Hiç bir zaman daha önce neden içmemişim demedim. Zaten nasıl değil de ne kadar içtiğiyle övünen adamdan hazzetmem.
İlk zamanlar sırf içebiliyor olmak adına kendimi şişirdiğim biraları ise gereksiz bulurum. Ama insan deneyip yanılmadan öğrenemiyor tabi. Bu sebeple önce viski, daha sonraları envai çeşit votka kokteyli modalarından sonra rakı sofrasına geçiş yapınca "Tamam" oldu.
Konuya geçmeden söyleyeyim diğerlerini hiç bi zaman kenara atmıyorum, onlardan da doğru şekilde keyif almayı keşfedince yerleri ayrı oldu. Ama bir numara değişmedi.
Babamın rakıyla arası olmadığından, daha çok şarap tercih ettiğinden bizim evde rakı sofrası kurulmazdı. Anca arada kuzenleriyle toplandıklarında bana da bir sandalye yer olurdu. Bu da ilginç tabi, o koca adamlar kazara sizi sigara içerken yakalasalar etmedikleri laf kalmaz. Ama masanın en gencine içki içirebilmek için birbiriyle yarışırlar.
Neyse.. Olayın başlangıcı Rumeli Feneri'ndeki o güzelim manzarasıyla Barınak'ta başladı. Beraber defalarca oturduğum, çok sevdiğim ama çoğunluğu sarhoş olma amacıyla içen o ekiple de bende nasıl rakı kültürü oluştuğu ise hala muamma. Çünkü bu zıkkımı ilk nası içersen gerisi öyle gelir. Bi kere nefret ettinmi ağza sürülmediğinin bir çok örneğine şahidim.
Önceleri sadece buzla susuz içerdim, tadı daha keskin daha yakıcı olması hoşuma giderdi. Ama ehlikeyfi keşfetmemden sonra, kristalize olan anasonun bardağa iğrenç bir görüntü vermesi sebebiyle sadece rengini değiştirecek kadar su kullanmaya başladım. Ehlikeyf yoksa mecburen buzlu tabi yine.
Miktar olarak benim için ideali max 35'liktir. Bi küçük, sarhoş etmeden çakırkeyfin bi kademe üstüne çıkarır, bu da yeter bana. Fazlası bünyeye ağırlık verir. Ama rakı içme biraz da form işidir. Arayı uzatırsanız 3-4 duble de adamı devirebilir.
Marka takıntım da yoktur. Adı Sirkecioğlu olsa da tadı güzel olsun yeter. Yine de piyasada Yeni Rakı'nın yanına yaklaşan yoktu benim için çünkü Tekirdağ muadillerini ve üzüm rakılarını pek sevmezdim. Fazla yumuşak gelirlerdi bana. Lakin Kara Efe ile tanıştığımda bu önyargılarım tamamen değişti.
Çoğuna kendim riayet etsem bile "Rakı Böyle İçilir" temalı kurallar silsilesi insanlara ilham vermesi dışında gayet lüzumsuz gelir bana. Ağzının ayarı olduktan sonra isteyen istediği gibi içsin. Benim soframda ise beyaz peynir ve kavun (rakı olmadan hayatta yemediğim bi meyve) kesin şart. Yanına eklenecek her sıcak ve soğuk meze ise renklendirir. Balık lokantalarında sadece mezeyle doyan insanlardan biriyim çünkü pek balık seven birisi değilim ama diğer deniz mahsulleri için aynı şeyi söyleyemem. İsmi iğrenç gelse de geçiyorum karidesi kalamarı, güzel bir ahtapot salatasına bile asla hayır demem. Mezesi güzel olursa rakının yanında ana yemek fazlalıktır benim için. Ama artık fiks menü olmayan güzel bi yer pek kalmadığı için açgözlülükten olsa gerek yerim tabi.
O lüzumsuz bulduğum rakı anayasalarındaki en doğru şey ise bunun en leziz mezesinin "güzel muhabbet" oluşudur. Hele de hafiften güzel bi müzik çalarken..